Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu (TCK m.299)

Cumhurbaşkanına Hakaret suçu, Türk Ceza Kanununun (“TCK”) “Millete ve Devlete Karşı Suçlar” başlıklı kısmında, 299. maddede düzenlenmiş olan bir suçtur. TCK md. 125’te düzenlenen hakaret suçundan ayrı şekilde, özel bir düzenlemeye haiz olan Cumhurbaşkanına Hakaret suçunda, cumhurbaşkanlığının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Buradan anlaşılacağı üzere, cumhurbaşkanlığı makamında bulunmayan, kademesi fark etmeksizin diğer her kamu görevlisine ve her vatandaşa karşı gerçekleştirilecek olan hakaret suçunu oluşturan eylemler, TCK md. 125’te düzenlenen genel hakaret suçu kapsamında değerlendirilecektir.

Her ne kadar cumhurbaşkanlığı makamını temsil eden kişi de bir gerçek kişi olsa da, bu gerçek kişiye karşı gerçekleştirilen hakaretler için daha üstün ve devletin saygınlığına dair olan bir hukuki yararın, yani cumhurbaşkanının saygınlığının korunması gerekçesiyle özel bir düzenlemeye gidilmiştir. TCK md. 299’daki bu düzenlemeye göre;

Cumhurbaşkanına hakaret

Madde 299-   (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/35 md.) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

 

Buna göre, cumhurbaşkanına cumhurbaşkanı sıfatı sürerken onur, şeref ve saygınlığını rencide edici sözler sarf eden, söven, yazılar yazan, eserler meydana getiren, görsel içerikler hazırlayan ve başkaca seçimlik hareketleri cumhurbaşkanına hakaret kastıyla gerçekleştirilen kişiler TCK md. 299 uyarınca cezalandırılacaklardır. “Cumhurbaşkanının saygınlığı” hukuki yararını korumak için ifade özgürlüğünü sınırlayıcı şekilde, genel hakaret suçundan ayrı olarak düzenlenen bu suç, Ceza Muhakemesi Kanununun md. 100(3)’te sayılan, işlendiğine dair kuvvetli şüphenin varlığı halinde tutuklama nedeninin varlığına karine teşkil edilen katalog suçlardan olmadığı halde bu suça ilişkin tutuklama kararı verildiği sıklıkla görülmekte ve bu kararlar da tartışma konusu haline gelmektedir.

Ayrıca, bu suçun aleni olarak işlenmesi hali cezayı arttırıcı bir sebep olarak düzenlenmiştir. Buradaki aleniyet, cumhurbaşkanına hakaretin sosyal medya üzerinde bir internet sitesinden, televizyondan, radyodan ya da kalabalık bir meydandan gerçekleştirilmesiyle oluşabilir. Bu şekilde, cumhurbaşkanının saygınlığını hedef alan hakaret eylemlerine sayısı belirlenemeyecek kadar fazla kişinin tanık olmasına daha ağır bir yaptırım düzenlenmiştir.

Özellikle sosyal medya kullanımının artması ile vatandaşların kendilerini ifade edebileceği ortamların da artması söz konusu olmuş ve bu ifadelerin sosyal medya mecralarında gerçekleştirilmesiyle ifadeler aleni nitelik kazanmışlardır. Bu nedenle olsa gerek ki, Adalet Bakanlığı’nın 2019 yılı Adalet istatistiklerine göre Cumhurbaşkanına Hakaret suçlaması ile yargılanan yurttaş sayısında ciddi bir artış meydana gelmiştir. Bu verilere göre, sadece 2019 yılında bu suça ilişkin olarak 36.066 kişi hakkında soruşturma yürütülürken toplamda 29.704 yurttaş bu suçlama ile yargılanmaktadır. Yine verilere göre, Cumhurbaşkanına Hakaret suçlaması ile yargılananların yaklaşık üçte biri mahkûmiyetle cezalandırılmıştır.

Çoğunlukla sosyal medya üzerinden gerçekleştirildiği iddiasıyla suç isnatlarına konu olan Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun delillerle ispatı verilecek kararlarda büyük önem taşımaktadır. Cumhurbaşkanına Hakarete konu sosyal medya paylaşımına ilişkin delil olarak sunulacak ekran görüntüsü veya benzeri unsurların delil niteliğinin haiz olup olmadığı, yahut kimlik tespiti bakımından suçlanan kişiye isnat edilip edilemeyeceği önem arz etmektedir.

Başta ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü olmak üzere Anayasamız ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış bazı evrensel temel hak ve özgürlükleri sınırlaması, buna karşılık cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığını ve onurunu, diğer tüm gerçek kişilerin saygınlığından ayrı tutarak devletin saygınlığı ve onuru ile ilişkilendirmesi ve genel hakaretten ayırarak daha ağır yaptırımlarla koruması itibariyle hukuk camiasında yıllardır tartışılagelen bu suç düzenlemesine ilişkin olarak bazı örnek Yüksek Mahkeme kararlarına aşağıda yer veriyoruz:

“Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hâkim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez.” (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun  2009/9-190 E., K.2009/253 K. sayılı 27.10.2009 tarihli kararı)

 

 

“Özet olarak sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı ve nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından zorunlu olması gerekmektedir.

Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar içinde geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörüsünün gerekleridir. (Tezcan, Erdem Sancaktar, Türkiyenin İnsan Hakları sorunu 2. baskı s. 462)

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle ceza yaptırımlarına bağlanmaktadır.

Bu doğrultuda Cumhurbaşkanına hakaret suçları da 5237 sy. TCK 299. maddesinde yaptırıma bağlanmıştır. Suçun koruduğu hukuki yarar yukarıda da izah edildiği üzere Cumhurbaşkanının şeref ve saygınlığıdır. Bu suçun oluşumu için “Onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun düşünce veya duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibari ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunun tayininde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir. Bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez” (Erman, hakaret ve sövme suçları s. 80 vd)

Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü gibi bir hakkın kullanmasına ilişkin hukuka uygunluk nedenleri mevcut ise, hukuk düzeni tarafından kişi cezalandırılmayacaktır. Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birinin olması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilmeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Siyasiler, üst düzey bürokratlar ile kamuya mal olmuş kişiler, diğer insanlara nazaran ağır eleştirilere daha fazla katlanmak zorunda oldukları demokratik toplumlarda geniş bir kabul görmüştür. Ancak eleştiri kırıcı, şok edici ya da rahatsız edici olsa bile hakarete varmamalıdır, zira hiçbir kimse hakarete katlanmak zorunda değildir. İfade hürriyeti bakımından eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizgi toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre, kişilerin ifade hürriyeti ile mağdurun birey olarak onur ve şerefi arasındaki dengede gözetilmek suretiyle hakim tarafından belirlenmelidir. Kaba sövme hiçbir koşulda eleştiri olarak kabul edilmemelidir. Türk toplumunun önemli bir kesiminin kendilerini siyasi liderlerle özdeşleştirdiği bu kişiler yapılan ve kamuya yansıyan hakaretlerin kendilerine yapılmış gibi tepkilere sebebiyet verip toplumdaki kutuplaşmayı artırdığı, adi olaylarda dahi birçok öldürme ve nitelikli yaralama ile sona eren eylemlerin başlangıcında hakaret ve sövme fiillerinin olduğu gözetildiğinde, bu fiillerin yaptırımsız bırakılmasının demokratik toplum düzenini bozacağı gözden uzak tutulmamalıdır…” denilmiştir.

Tüm bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın 16.07.2016 tarihinde facebook hesabından suça konu hakaret niteliğindeki paylaşımlarda bulunduğu ve bu şekilde gerçekleşen eylemlerinin, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin yukarıda belirtilen kararında çerçevesi çizilen düşünceyi açıklama, yayma hürriyeti ve eleştiri sınırlarını aştığı, şeref ve itibarı ihlal edici nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında; bu ifadelerin düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmesinin mümkün olmadığı ve sanığın eyleminin Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmakla ; sanığın mahkumiyetine ilişkin Edirne 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen hükmün usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna varılmıştır.” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nin E. 2017/93 , K. 2017/156 T. 09.02.2017 kararı)

 

 

“Sanığın yukarıda belirtilen tarihlerde kendi facebook sayfasında aynı suç kastıyla ve birden fazla kez Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını kastettiği açıkça anlaşılacak şekilde; katil, yezit, hapisten korktuğu için zulmeden, teröristleri besleyen gibi doğrudan Cumhurbaşkanını halk nezdinde küçük düşürücü, onur ve saygınlığını zedeleyici, isnatlarda bulunmak suretiyle AİHS ve hukuk düzenimizin koruduğu düşünce özgürlüğü kapsamında kalmayan, anlam ve içerik derinliğinden yoksun,

sloganik tarzda aşağılayıcı ve hakaret kastıyla söylenmiş paylaşımlardan ibaret sanığın eyleminin Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturacağı gözetilmeden, 5237 sayılı Kanunun 299/1-2 ve 43/1 maddeleri uyarınca sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken beraat kararı verilmesi isabetli olmadığından Uşak 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.04.2016 tarih ve 2016/4 esas – 2016/440 sayılı kararının CMK 309(4)c maddesi uyarınca sanığın aleyhine sonuç doğurmamak üzere kanun yararına bozulmasına ilişkin aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.” (Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Esas No:2016/6928 , Karar No:2017/4807 K. Tarihi:19.7.2017 kararı)