Ceza Hukukunda Suç ve Cezanın Şahsiliği İlkesi

Ceza hukuku, içerisinde çok kadim ilkeler barındıran ve bu ilkeler ışığında uygulama alanı bulan bir hukuk alanıdır. Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi de bu ilkelerden bir tanesidir.

Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi bir kişinin yalnızca suçu ortaya çıkaran fiilleri yönünden sorumlu tutulabileceğinin göstergesi olan ilkedir. Kişi bu fiilleri gerçekleştirmediyse sorumlu tutulabileceği bir durum ortaya çıkmamaktadır. Cezanın şahsiliği ilkesiemel olarak kişileri fiillerinden sorumlu tutan ve fiile iştirak etmeyen kişileri cezai sorumluluktan ayıran kadim bir ilkedir.

Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi aynı zamanda tüzel kişiliklerin cezai sorumluluğu yönünden de dikkate alınması gereken bir ilkedir. Ceza hukukunda sorumluluk yönünden yalnızca gerçek kişiler muhatap alınırken tüzel kişiliklerin herhangi bir suç yönünden sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir. Tüzel kişiliğin içerisinde olduğu bir suç yönünden sorumluluk suça konu fiili gerçekleştiren tüzel kişi temsilcisi yönünden ortaya çıkacaktır.

Suç ve cezanın şahsiliği ilkesi hem Anayasanın ‘’suç ve cezalara ilişkin esaslar’’ başlıklı 38.maddesinin 7. Fıkrasında ‘’Ceza sorumluluğu şahsidir.’’ lafzı ile anayasal güvence altına alınmış, hem de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘’ceza sorumluluğunun şahsiliği’’ başlıklı 20.maddesinde ‘’Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.’’ ifadeleriyle kanun koyucu tarafından teyit edilmiştir.

 

Suç ve Cezanın Şahsiliği İlkesi İle İlgili Anayasa Mahkemesi Kararları

‘’…Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu belirtilmiştir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.

(765 sayılı yasa) 463.madde ile hiç kimse, başkasının fiilinden sorumlu tutulmamaktadır. Suça katılanların tümüyle suçsuz olduğu ya da hak etmediği halde cezalandırılması da söz konusu değildir. 765 sayılı Yasa’nın sistemi içinde bir nevi çözüm aracı olan 463. madde hükmü, yasa koyucunun ceza siyaseti ve takdiri ile ilgili olup madde hükmü, cezaların şahsiliği ilkesine aykırı değildir.

İtirazın reddi gerekir.’’ (AYM. 21.12.2006 – 2003/97 E. 2006/115 K.)

 

‘’…Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun temel kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Bu ilkeye göre asli ve feri failden başka kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılmaları olanaklı değildir. Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede de, ”fıkra, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna yerleşmiş ve ‘kusura dayanan ceza sorumluluğu’ ilkesine dahil, terki mümkün olmayan bir temel kuralıdır.’ denilmektedir. Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tâbidir.

İtiraz konusu kuralda, sürücü belgesi olmadan araç kullanan kimsenin aynı zamanda araç sahibi olmadığı durumlarda, tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenleneceği belirtilmekte, araç sahibinin kusurunun bulunup bulunmadığı, aracı sürücü belgesi olmayan kişiye bilerek verip vermediği değerlendirilmeden idare tarafından yaptırım uygulanmaktadır. Bu durum ise işlemediği bir fiilden dolayı araç sahibine yaptırım uygulanmasına neden olabilecek niteliktedir. Dolayısıyla, sürücü belgesiz araç kullanılması ve sürücünün araç sahibi olmaması halinde tescil plakası sahiplerine sadece ruhsat sahibi olmaları nedeniyle yaptırım uygulanması cezaların şahsiliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.

Öte yandan, Anayasa ve ceza hukukunun temel kuralları uyarınca, kişilere ceza verilebilmesi için hukuka aykırı eylemin kanunda belirtilmiş olması ve bu eylemin o kişi tarafından gerçekleştirilmiş olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. İtiraz konusu kuralda araç sahibinin hangi eyleminin suç sayıldığı açık bir şekilde gösterilmediği gibi araç sahibi olma ile suç arasındaki illiyet bağının ne suretle oluştuğu da belirtilmemiştir.’’ (AYM. 29.11.2012 – 2012/106 E. 2012/190 K.)